Kategori: Teknoloji

  • Yaz Kızım: 24 Günde 356 Commit – Cursor ile Kodlama Deneyimim

    Geçtiğimiz günlerde “Yapay Zekada Bu Hafta” programında Timur Akkurt’un Cursor için yaptığı “yaz kızım” esprisi, tam olarak hissettiklerimi özetliyor.

    Tanışma: Zorunluluktan Doğan Değişim

    Cursor ile ilk commitimi atmamın üzerinden 24 gün geçti ve toplamda 356 commit biriktirmişim. Cursor’la tanışmam aslında biraz zorunluluktan oldu. İlk kez Selman Kahya’nın canlı yayınında isometrik bir oyun geliştirirken görmüştüm. O sırada detaylı bakmadım ama aklımın bir köşesinde kaldı.

    Prompt: Sin City style, comic book black and white inked illustration of a developer watching a live code stream on a laptop, isometric game preview on screen, minimalist setup, cinematic wide shot, high contrast lighting, anonymous figure, square jaw silhouette

    Kısa süre sonra, uzun zamandır kullandığım ve destek ekibinden memnun olmadığım e-ticaret altyapı sağlayıcı firmada bardağı taşıran birkaç olay yaşadım. Sonunda altyapıyı değiştirmeye karar verdim. Shopify’a da bakıyordum ama sezon başında köklü bir geçiş yapmak gerçekçi değildi. Mantıklı davranıp, sezon sonunda bu işi halletmeye karar vermiştim. Ancak üst üste bir iki olumsuz deneyim yaşayınca, sabrım taştı.

    “En basit problemimi bile 10 günde çözemeyen bir destek ortamında, ben kendi altyapımı kendim yazarım.”

    Kodun Başına Dönüş ve Cursor’la İlk Temas

    Daha önce Laravel ile birkaç proje geliştirmiştim. Şirketimin üretim takip sistemini de Laravel ile yazmıştım. Uzun zamandır ise sadece mevcut sistemleri ayakta tutacak kadar kod yazıyordum. Şimdi sıfırdan ve zaman baskısı altında bir projeye başlıyordum. AI tabanlı araçları farklı alanlarda takip ettiğim için kod tarafında işimi kolaylaştıracak bir şey aradım ve Cursor’u denemeye karar verdim.

    Prompt: anonymous developer seated at ultrawide screen in a dark room, code and Laravel logo glowing on monitors, inking style of a graphic novel, noir tones, bold shadows, Sin City inspired lighting and framing, moody, cinematic

    ChatGPT ile Tasarım, Cursor ile Kodlama

    İlk iş olarak ChatGPT ile uzun bir sohbet ettim:

    • İş modelimi, sipariş tiplerini, stok senaryolarını modül modül anlattım.
    • Modüllerin birbirleriyle nasıl etkileşeceğini, veri tabanı mimarisini planladık.

    Prompt: over-the-shoulder shot of a silhouetted developer having a conversation with an AI interface, database flowcharts on side screen, black and white Sin City aesthetic, bold comic shadows, cinematic composition, graphic novel lighting, moody, digital noir

    ChatGPT bana çok iyi bir veritabanı mimarisi çıkardı. Projeye başladığımda, orijinal kurgudan çok az sapmıştım.

    İlk Geceler: Hız ve Etki

    Selman Kahya’nın videosundan programın adına tekrar bakıp Cursor’u kurdum. Development environment’ı hazırlayıp Laravel’in son sürümünü kurdum. User login, admin rotaları ve kullanıcı yönetimi ekranlarını ilk gece tamamladım.

    Çalışırken klasik editörlerden farklı bir şeyle karşı karşıya olduğumu hemen hissettim. Bir gecede geliştirme ortamını kurup birkaç temel modülü ayağa kaldırmak bana ciddi bir hız kazandırdı. Cursor ile devam etmeye karar verdim.

    Cursor ve Kod Otomasyonu

    İkinci gün YouTube’da “rules” kavramını öğrendim ve hazır rule dosyalarını indirdim, Cursor’u çok daha iyi konfigüre etmeye başladım. Komut hatalarını azalttım, .env dosyası sorunlarını çözdüm.

    Her modül öncesi ChatGPT’ye tam olarak ihtiyacımı anlattım, Cursor’a aktardım ve birkaç dakika içinde hatasız, eksiksiz kod çıktı.

    “Kendime bir kural koydum: En ufak değişiklik bile bir commit olacak.”

    Sonuç: Sıfırdan E-Ticaret Projesi ve Cursor’un Getirdikleri

    Projeye genellikle saat 21:00 civarında başlayıp 02:00–03:00 aralığına kadar çalışıyordum. Elimi ya hiç koda sürmüyordum, ya da çok basit değişikleri hızlıca yapmak için kod yazıyordum. Onun dışında sadece neyin yanlış gittiğini Cursor’a anlatıyordum ve benim saatlerce uğraşacağım satır satır kodları bir kaç dakika içinde daha sonradan aklıma gelecek eksik kısımları da düşünerek yazıyordu. Böylece geceleri mesai sonrası ayırdığım zamanda, yaklaşık bir ayda, frontend ve backend dahil tam teşekküllü bir e-ticaret projesi kurdum. Pazaryeri entegrasyonundan stok güncellemesine, hiçbir detayı atlamadım.

    Kapanış

    Benim için Cursor deneyimi, klasik IDE alışkanlıklarını ve kodla ilişkimi değiştiren hızlı ve verimli bir süreç oldu. AI destekli kodlama, yeni nesil yazılımcılar için standarda dönüşüyor.

  • Apple’dan VR ve AR’nin Mükemmel Dansı: Vision Pro

    Apple’dan VR ve AR’nin Mükemmel Dansı: Vision Pro

    Dün akşam Türkiye saati ile 8’de bende ekran karşısına geçtim ve merakla bu gözlüğü beklemeye başladım. Değerlendirmemi kısa başlıklar ile yapmayı uygun buldum.

    Fiyat

    Öncelikle belirtmeliyim ki cihazın fiyatı hiç de iç açıcı değil. 3500 dolarlık etiketi ile gözlerimi kamaştırdı. Bu fiyat 2000 dolar seviyesi altına inmedikçe, Apple’ın bu cihazla kitlesel bir dönüşüm yaratması pek mümkün görünmüyor. Benim düşünceme göre, Apple bu durumun farkında ve ilerleyen dönemde segmentasyona gidecektir.

    Hem AR hem VR

    Cihazın bana göre en etkileyici özelliği, hem artırılmış gerçeklik (AR) hem de sanal gerçeklik (VR) özelliklerine sahip olması. Elbette, piyasada dış dünyayı görmemizi sağlayan birçok cihaz bulunuyor, fakat Apple Vision Pro’da bu özellik saatlerden alışık olduğumuz Digital Crown donanımı ile inanılmaz pratik bir hale getirilmiş. Cihazın bu yönünü en güçlü noktalarından biri olarak görüyorum.

    Rahatlık

    Rahatlık konusu, bu tip cihazların başarısı için en belirleyici unsur. Half-Life Alyx oynarken, bunu kafamdan çıkarmak istiyorum diye sessiz çığlıklar attığımı hala unutamadım. Apple’ın bu konuda ne kadar başarılı olduğunu zaman gösterecek.

    Cihazın bataryasının gözlükten ayrı olarak cebe taşınmış olması ilginç bir detay. Bu, kullanım rahatlığı konusunda büyük bir fark yaratabilir, ancak bu durumu gerçekten deneyimlemeden kesin bir yorum yapmak zor.

    Bir Oyun Cihazı Değil

    Apple bu cihazı bir oyun cihazı olarak pazarlamıyor, bunun yerine daha çok üretkenlik ve tüketim cihazı olarak konumlandırıyor. Microsoft da bu yaklaşımı benimsemişti. Amerikan Ordusuna yaptıkları gözlükler geliştirme aşamasında test eden askerler tarafından “bu gözlük bizi öldürür.” şeklinde eleştirilmişti. İş dünyasında da bir kaç demo dışında bir gerçek hayat kullanım senaryosu görmedik. Apple Developer ekosistemi güçlü bir firma, başarı şansı rakiplerinden yüksek.

    Göz ile Kontrol

    Apple Vision Pro’nun belki de en etkileyici yanı, gözle kontrol edilebiliyor olması. Kontrolcü gibi bir aksesuara ihtiyaç duymadan, tamamen içgüdüsel bir şekilde cihazı yönetebiliyorsunuz. Eğer Apple, bu teknolojiyi masaüstü bilgisayarlarımıza da getirebilir bir yol bulursa, bu kesinlikle para harcamaya değer bir özellik olur. Muhtemelen ürün satılmaya başladığında oyunlar için 3. parti kontrolcüler gibi ürünler de piyasaya çıkacaktır. Ancak yalın hali ile bir kontrolcüye ihtiyaç duymaması bence bir artıdır.

    Tasarım ve Donanım

    Ürüne bakınca, Apple’ın ürünü olduğu hemen belli oluyor. Bu ürünün doğabilmesi için gerekli inovasyonların hepsi daha önce apple tarafından parça parça yapılmış ve bu cihazda hepsi bir bütün olmuş gibi. Çok şık bir tasarım. M2 çipi ile arayüzde de rakiplerinin çok üzerinde bir performans bekliyorum.

    Takvim

    Vision Pro’yu önümüzdeki yıl Amerika’da görmeye başlayacağız. Apple, alım gücü yüksek olan ülkelere öncelik vererek ürünün pazarlanması konusunda stratejik bir yaklaşım benimsemiş gibi görünüyor.

    Apple’ın bu cihazın gelişim donanım sürecini tamamladığını görüyoruz. Erken lansman yapılmasının ana nedenini cihazı geliştiricilere tanıtmak olduğunu düşünüyorum. Eğer Apple’ın dediği gibi bu, gerçek bir devrim olacaksa, bu devrimin sadece Apple yazılımları ile olmayacağı kesin. Dolayısıyla, geliştiricilerin şimdiden fikir geliştirmeye ve uygulama yapmaya başlaması gerekiyor.

    Sonuç olarak, Apple Vision Pro’nun geleceğe dair birçok sinyal verdiğini söyleyebilirim. Bu cihaz, bana göre yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Ancak bu kapının tamamen açılması için hem rahat bir cihaz olması hem de fiyatının düşmesi gerekiyor.

  • Arama Motorlarının İnternet Deneyimine Etkisi

    Arama Motorlarının İnternet Deneyimine Etkisi

    İnternet hiç durmadan evrimleşiyor. Arama motorları internet evrimi konusunda regülatör haline geldiler. Arama motorunda hangi sırada çıkacağınız o kadar önemli bir hale geldi ki, internet siteleri Google sıralamasında önemi olmasa sayfasına eklemeyeceği metin ve içerikleri sayfalarına ekliyor. Ve normalde yüksek çözünürlüklü olarak sunmak istediği görselleri düşük çözünürlükte müşterilerine sunuyor.

    İnternetin ilk dönemlerinde firmalar internet siteleri ile baştan aşağı bir deneyim tasarlıyor ve akılda kalıcı olmak için büyük ajanslara yüksek bütçeli kreatif işler yaptırıyorlardı. O zamanlar bir internet sitesi sadece tasarım ve sunduğu deneyim nedeniyle viral hale gelebiliyordu. Bu tarz yaklaşımlar artık deneysellikten öteye gitmiyor. İnternet sitesinin içerisinde bir küçük link veya sosyal medyada yapılan bir oylama kampanyasının sayfası bu şekilde kreatif hazırlanırken, ana siteler hep Google’ın seveceği formatta.

    Google’ın çalışması için bir çok veri merkezi gerekiyor Google’ın veri merkezleri bu şekilde gözüküyor.

    İş Google’a yaranmak olunca Google’a benzemeniz gerekiyor. Google benzemesi zor bir yapıda. Dünya’nın en karmaşık yazılım ve bilgisayar sistemini bir tanesini tek bir input ile kullanmanızı sağlıyor. İnternet üzerinde sizi ve siteleri izliyor ve sonuçları size özel olarak sıralıyor ve bu model üzerinden para kazanıyor.

    Google uzun zamandır sonuçları getirmenin ne kadar sürdüğünü kullanıcılarına sunuyor. Hızlı olmakla gurur duyuyor.

    Google bugünlere hızlı olduğu için geldi, en başından beri size hızlı bir şekilde sonuçları getiriyor ve hızlı bir şekilde gitmeniz gereken yere gönderiyordu. Google son yaptığı güncellemeler ile internet sitesinin hızının sıralamasında olan etkisini oldukça önemli hale getirdi ve tüm internet siteleri daha hızlı hale gelmek için yazılımlarını güncellediler.

    Google hızlında yanında tasarımda sadeliği ve işlevselliği seviyor. Ve internet sitelerinde gereksiz animasyonlar, aşırılıklar istemiyor. Bunun bir sonucu olarak tüm sitelerde benzer üst menüler, hamburger menüler ve breadcrumb menüleri ile karşı karşıyayız.

    Öyle ki bugün arayüz tasarımcılığından bahsedebilir miyiz bilmiyorum. Çünkü bir e-ticaret sitesi yapıyorsanız neyin nerede ve ne formatta durması gerektiği zaten belli. Bunları bir font ve renk seçerek sunuyorsunuz daha sonra yaptığınız A/B testleri ile kullanıcı sizin yerinize kararları veriyor ve size sadece uygulamak kalıyor. Bu kadar kural ve kanunları belli bir yerde ne kadar tasarım yapabilirsiniz?

    Focus on the user and all else will follow.

    Google Design

    Google Design sayfası kullanıcı deneyimi konusunda uygulayabileceğiniz pratiklerin öğretildiği bir sayfa. Eğer göz atarsanız günlük hayatta ziyaret ettiğiniz sitelerin nasıl gözükeceği konusunda ne kadar söz sahibi olduklarını görebilirsiniz. Google kendisini internet deneyimini tasarlama konusunda bir otorite olarak konumlandırmış ve bunu başarmış durumda. Bir taraftan standartlaşma güzel olsa da diğer taraftan neler kaybediyoruz diye düşünmeden edemiyorum.

    Mesela arama motorları karşısında ayakta kalamayan dizincilik sistemi yeni şeyler keşfetmek için güzel bir yöntemdi. Şimdi sadece aradığımız şeylerle ilgili yeni içeriklerle karşılaşıyoruz. Ve arama yapmak internet üzerindeki ana kullanım yöntemi haline gelmiş durumda. Oysa ki insanların interneti deneyimleme şekli ne kadar da inavasyona açık ve devasa bir sektör.

  • İlk 30 Gün Ücretsiz

    Sublime Text bilgisayarımda en çok kullandığım program. Sadece 1 kez parasını ödedim ve 4-5 yıldır kesintisiz olarak kullanmaya devam ediyorum. Her gün açıyorum ve programın sahibi olduğumu ve benim olduğunu bilmek güven veriyor. Önceden Adobe programlarıyla da benzer bir ilişkimiz vardı ancak sonrasında abonelik modeline geçtiler. Şimdi artık girişte e-posta adresimi yazıyorum ve eğer ödeme yapmazsam veya bir gün Türkiye’den çekilmeye karar verirlerse. Yıllardır üzerinde uzmanlaştığım programları kaybedeceğim.

    Ürünün kendisine dönüşmemek için para ödemek güzel bir şey ve bir rahatlık yaratıyor. Uygulamasını para ile satan firmalar da SAAS modeli daha karlı olduğundan ve sayısız avantajından dolayı yeni çözümlerin hepsini SAAS sunmak istiyor. Peki biz kullanıcılar her ay kaç tane SAAS uygulamaya para ödeyebiliriz? Maaşımızın yarısını SAAS uygulamalara harcamak durumunda kaldığımız zamanlar geldiğinde SAAS olarak para kazanmak isteyen firmalar ya yok paraya servislerini sunmak zorunda kalacak ya da kullandığın kadar öde diyerek yeni müşterileri servislerine çekmek zorunda kalacaklar.

  • Geforce Now’da İlk İzlenimlerim

    Geçtiğimiz günlerce Geforce Now’un Türkcell işbirliği ile Türkiye’de Beta dönemine başladığını yazmıştım. Kapalı Beta sürecinde sıra beklersem sıranın bana gelmeyeceğinden emin olduğum için Game+ ekibine mail attım ve geçtiğimiz cuma günü bana sınırsız bir beta kodu gönderdiler. Game+ ekibine teşekkür ediyorum.

    Bu yazıda Geforce Now ile ilgili ilk izlenimlerimden bahsedeceğim. Geforce Now’u Macbook M1 ile ve 2015 Macbook Pro ile denedim. Her 2 cihazda da XBOX kontrolcüsü ile en son çıkan Tomb Raider oyununu test ettim. Ancak 2015 Macbook Pro’da HDMI ile 42 Inch 4K televizyonumda oyunu oynadım. Olması gerektiği gibi iki cihazda da aynı performansı aldım. Deneyim olarak son derece keyif vericiydi. Sadece Apple cihazlarda uzak bilgisayarın Türkçe klavye algılamaması gibi bir sorun var. Bununla beraber uzak bilgisayarda Google hesabınızı kullanarak Epic Games hesabınıza giriş yapamıyorsunuz bunlar zamanla çözülebilecek basit sorunlar. Bence bu servis olmuş.

    Beni mutsuz eden tek konu bazı oyunların Geforce Now’da olmaması. Geçen sene Half-Life Alyx oynamak için bir bilgisayar toplamıştım. Hazır o sistemi toplamışken sonrasında RDR2’ye başladım ve oyunu yarıladım ancak tamamlamadım. Hazır Geforce Now elime geçmişken belki RDR2’yi de bitiririm diye düşünüyordum. Rockstar games’i buradan ayıplıyorum, oyunlarını platformdan çekmiş olması anlamsız. Sonuçta oyunu PC platformuda satın aldıysam, bulut kullanarak da oynayabiliyor olmalıyım.

    Servis genel olarak BUG’larından arındırılmış ve kullanıma hazır durumda, sadece her oyuna girdiğinizde tekrar çözünürlüğü ayarlamak zorunda kalmanız gibi ufak tefek problemler var. Ancak her şey o kadar güzel gidiyor ki, insan bunu neden sadece oyun için kullanalım diye soruyor kendine. Bence 3D rendering işleri içinde benzer modeller uygulanabilir.

    Sistemin zayıf noktası internet bağlantı hızı. Amerika gibi ülkelerde bunun bir zayıf nokta olmayacağına eminim ancak bizim ülkemizde görüntüde zaman zaman kumlanma ve anlık yavaşlamalar olabiliyor. Ancak bu durum sizi bıktıracak kadar çok yaşanmıyor. Önümüzdeki haftalarda evi değiştiriyorum. Taşındığımda internet hızmı 100mbit’e çıkarmayı planlıyorum. Şuan’da 5ombit olan paketi kullanıyorum ama gerçekleşen genelde 20mbit oluyor. Yeni apartmanda daha güzel bir bağlantı alma şansım olabilir.

    Sonuç olarak bu modelin oyun sektöründe ana akım haline gelmemesi için hiç bir sebep yok. Şu an fiyat konusu henüz netleşmiş değil ama her ihtimalde gidip bilgisayar almaktan daha ucuza geleceği kesin. İlerleyen dönemlerde VR desteği de çözülürse kimsenin gidip oyun bilgisayarı toplayacağını düşünmüyorum.

  • Macbook Pro M1 İlk İzlenimler

    Elektronik cihazlara ulaşmak eğer TL kazanıyorsanız her geçen gün zorlaşıyor. Önceden bir kaç aylık maaşınız ile alabildiğiniz sistemlere ulaşma zorluğu şuan için bir senelik maaşa denk.

    Yaklaşık 10 aylık bir birikiminizi tek bir bilgisayara verdiğinizde fazla seçici olmaya başlıyorsunuz. Bu sebeplerden dolayı Macbook Pro almak isteyen ve almadan önce işini çözüp çözmeyeceğinden emin olmak isteyen tüketicilere ulaşmak için bu yazıyı yazıyorum.

    Yazıya göz ucuyla bakıp kısa bir cevap isteyen kişileri yormamak için kısa bir cevap vermek istiyorum. Bence elinizde çok yeni 1-2 yıllık bir Apple Macbook yoksa hemen geçiş yapabilirsiniz. Şimdi yeni M1 işlemcileriyle ilgili deneyim ve düşüncelerimi paylaşacağım.

    M1 Çip

    Günlük kullanımdan, video ve animasyon yaratımına ve web geliştirmeye kadar geniş bir skalada üretim için Macbook Pro kullanıyorum. M1 işlemcili Macbook Pro’ya 2015 Early Macbook Pro modelinden geçiş yaptım. Geçiş yaptığım bilgisayarım 128GB SSD modeli olduğu için beni iyice üzmeye başlamıştı. Bu sefer aynı hataya düşmek istemediğim için 1TB ve 16GB model almaya karar verdim. Apple internet sitesi üzerinden siparişimi 5 Ocak’da verdim ve 26 Ocak’da elime ulaştı.

    Öncelikle yeni bilgisayarımın sevmediğim özelliklerinden başlamak istiyorum. USB portlarının olmaması, ve adaptörle yaşamak gerçekten büyük bir dezavantaj. Magsafe’in gitmiş olması gerçekten çok üzücü.

    Birde bunların üzerine bu yeni bilgisayarda sadece 2 tane USB type C girişi konumlandırmış olmaları bence hiç hoş olmamış. Dünyanın parasını veriyoruz bu cihazlara az olunca premium mu gözüküyor yağdır işte. Diğer tarafa iki giriş daha koysalar bir kart okuyucu koysalar çok daha iyi bir cihaz olurdu. Magsafe yok ama masanın durumuna göre istersem sağ taraftan sarj edebiliyorum diye kendimi avutacak bir sebep bulacaktım ama yok.

    Öncelikle cihazın klavyesine değinmek istiyorum. Travel mesafesi ve basma hissi kullandığım en iyi klavye olabilir. Yazı yazmak bir keyif haline geliyor diyebilirim. Benim gibi tüm gün kod yazan birisi için önemli bir özellik. Çok güzel olmuş, umarım uzun süre bozulmadan hizmet eder. Ekran dediğimizde ise her zamanki gibi rakiplerinin ilerisinde. Daha önceki kullandığım Macbook’a göre touchpad’in de büyümüş olması güzel çünkü ben günlük hayatta mouse kullanmıyorum. Genelde görenler zor olmuyor mu bu şekilde diye soruyor ama tüm photoshop ve illustrator işlerini mouse olmadan çok rahat ve hızlı bir şekilde yapabiliyorum. Bu noktada büyük touch pad daha iyi bir deneyim sunuyor.

    Bilgisayarın en iyi tarafı tartışmasız pil ömrü. Hafta içi tüm gün ve akşam kullanıyorum ama hafta sonları lazım oldukça, google analytics’e veya gelen siparişlere bakmak istedikçe bilgisayarı açıyorum ve hiç sarj etmeden hafta sonunu rahatlıkla geçirebiliyorum.

    M1 işlemcilerle ilgili en tartışmalı konu performans meselesiydi x86 mimarisine sahip tüm yazılımlar rosetta denilen bir emilatör üzerinden çalıştırılacaktı ve emilatörler söz konusu olduğunda performans genelde sıkıntılı oluyordu.

    Bence M1’e geçişte en kritik konulardan bir tanesi olan geriye dönük uyumluluk meselesini ve bu emilatörü çok iyi çalışmışlar ve size hiç bir şey hissettirmeden programları emilatör üzerinden çalıştırmayı başarıyorlar. Rosetta üzerinden de çalışsa intel’den geri kalmıyor olması bence fazlasıyla yeterli. Photoshop’un beta sürümünün açılış süresi falan. tarihte görülmüş şeyler değil. O yüzden performans ile ilgili kimseyi mutsuz edeceğini sanmıyorum.

    Eğer iş hayatında çift monitör kullanan birisiyseniz çok kısa bir tavsiye verip yazıyı bitirmek istiyorum. M1 bilgisayarınızla Dell 2719HC monitör kullanmanızı öneriyorum. Tek Type-C kablosuyla hem görüntü hemde sarj işi yapıyor. Ayrıca monitörün üzerinde iki adet USB girişini de kullanabiliyorsunuz. Bu monitörden bir tane evde vardı, sarj kablosu sorununu çözdüğü için bir tane de işyerine aldım. Böylece sarj kablosunu çantama koydum ve sarj meselesi tamamen hayatımdan çıkmış oldu.

    Herkese tavsiye edeceğim bir bilgisayar olmuş diyerek konuyu kapatmak istiyorum. Eskiden Macbook’lar pahalı derdik ancak şimdi benzer özelliklerde rakiplerinden daha ucuz bir hale geliyorlar. Birde yakın zamanda 14 Inch geleceği söyleniyor. 14 Inch modelde hem magsafe geri dönecek hemde daha fazla giriş olacağı söylentileri dolaşıyor. Dolayısıyla arayışa yeni başladıysanız beklemeye değebilir.

  • GeForce Now Türkcell İş Birliğiyle Türkiye’de

    Bugün M1 işlemcili bir Macbook Pro’da stream gaming nasıl olacak görmek için BETA sürecine katılmak istedim ama şu an için beni içeri almadılar.

    Cloud gaming modeli oyun sektöründe yeni bir pencere açıyor. Günümüzde 3090 gibi ekran kartları piyasaya çıkıyor ama sadece şanslı küçük bir azınlık tarafından satın alınıyor. Oyun studyoları maksimum satış rakamlarına ulaşabilmek için piyasada yaygın olarak kullanılan minimum donanımı hedefleyerek oyunlarını geliştirmek ve optimize etmek zorunda kalıyorlar.

    Cloud Gaming Controllers
    Cloud gaming için geliştirilen kontrolcüler direk olarak servis ile bağlantı kurup input gecikmesini minimuma indirmeyi hedefliyor.

    Bugün Türkcell işbirliği ile Türkiye’de beta sürecine başlayan Geforce Now ve Google Stadia gibi platformlar sayesinde minimum donanım sorunu ortadan kalkacak ve oyun studyoları teknoloji konusunda frene basmadan oyun geliştirebilecekler.

    Eğer ileride gaming olayı tamamen stream servislerine kayarsa belki hiç bir zaman sahip olamayacağımız super bilgisayarların işlem gücünü kullanan devasa oyunları evimizdeki basit tablet ve notebook cihazlarımızdan oynayabilir hale geleceğiz.

    Oyun şirketlerinin donanım limitleri ortadan kalktığında yapabileceklerini hayal etmek şimdiden heyecan verici ve cloud gaming modeli her yıl yeni donanım almaktan kurtulmak ve sektörü bir sonraki aşamaya taşımak için tüm oyun severler tarafından desteklenmeli.

    Umarım kısa zaman içerisinde Geforce Now hesabım aktifleşir ve oyunları eski zamanlardaki gibi takip edebilir hale gelirim.