Ne zaman bindiğimizi bilmediğimiz ve nereye gittiğini bilmediğimiz bir otobüste yol almak gibi hayat. Daha uzun süredir otobüste olanlar ve yolculuğa yeni başlayanlar hepimiz anlam ve mana arıyor ve bulduklarımızı doğru kabul edip mutlu olmaya çalışıyoruz. Kimileri kendi anlamlarına başkalarını da inandırıyor. Kimilerine göre hepsi birer saçmalıktan ibaret.
2020 yılında orjinal fotoğrafın 30. yılı anısına NASA tarafından yenilenmiş küçük mavi nokta fotoğrafı
Kendimizi değer yargılarımıza göre diğerleriyle kıyaslıyoruz. Veya başkaları bizi kendi değer yargılarıyla kıyaslıyor. Bu kıyaslamaların hepsi önemsiz çünkü tek bir doğru yok.
Bunun gerçek? olmadığını bilmek ve sürekli olarak kendine hatırlatmak en doğrusu gibi. Büyük mutsuzluklar yaşamaya hazır değilsek büyük mutluluklar peşinde koşmamak. Küçük anlardan keyif almaya çalışmak belki.
Sublime Text bilgisayarımda en çok kullandığım program. Sadece 1 kez parasını ödedim ve 4-5 yıldır kesintisiz olarak kullanmaya devam ediyorum. Her gün açıyorum ve programın sahibi olduğumu ve benim olduğunu bilmek güven veriyor. Önceden Adobe programlarıyla da benzer bir ilişkimiz vardı ancak sonrasında abonelik modeline geçtiler. Şimdi artık girişte e-posta adresimi yazıyorum ve eğer ödeme yapmazsam veya bir gün Türkiye’den çekilmeye karar verirlerse. Yıllardır üzerinde uzmanlaştığım programları kaybedeceğim.
Ürünün kendisine dönüşmemek için para ödemek güzel bir şey ve bir rahatlık yaratıyor. Uygulamasını para ile satan firmalar da SAAS modeli daha karlı olduğundan ve sayısız avantajından dolayı yeni çözümlerin hepsini SAAS sunmak istiyor. Peki biz kullanıcılar her ay kaç tane SAAS uygulamaya para ödeyebiliriz? Maaşımızın yarısını SAAS uygulamalara harcamak durumunda kaldığımız zamanlar geldiğinde SAAS olarak para kazanmak isteyen firmalar ya yok paraya servislerini sunmak zorunda kalacak ya da kullandığın kadar öde diyerek yeni müşterileri servislerine çekmek zorunda kalacaklar.
Geçtiğimiz günlerce Geforce Now’un Türkcell işbirliği ile Türkiye’de Beta dönemine başladığını yazmıştım. Kapalı Beta sürecinde sıra beklersem sıranın bana gelmeyeceğinden emin olduğum için Game+ ekibine mail attım ve geçtiğimiz cuma günü bana sınırsız bir beta kodu gönderdiler. Game+ ekibine teşekkür ediyorum.
Bu yazıda Geforce Now ile ilgili ilk izlenimlerimden bahsedeceğim. Geforce Now’u Macbook M1 ile ve 2015 Macbook Pro ile denedim. Her 2 cihazda da XBOX kontrolcüsü ile en son çıkan Tomb Raider oyununu test ettim. Ancak 2015 Macbook Pro’da HDMI ile 42 Inch 4K televizyonumda oyunu oynadım. Olması gerektiği gibi iki cihazda da aynı performansı aldım. Deneyim olarak son derece keyif vericiydi. Sadece Apple cihazlarda uzak bilgisayarın Türkçe klavye algılamaması gibi bir sorun var. Bununla beraber uzak bilgisayarda Google hesabınızı kullanarak Epic Games hesabınıza giriş yapamıyorsunuz bunlar zamanla çözülebilecek basit sorunlar. Bence bu servis olmuş.
Beni mutsuz eden tek konu bazı oyunların Geforce Now’da olmaması. Geçen sene Half-Life Alyx oynamak için bir bilgisayar toplamıştım. Hazır o sistemi toplamışken sonrasında RDR2’ye başladım ve oyunu yarıladım ancak tamamlamadım. Hazır Geforce Now elime geçmişken belki RDR2’yi de bitiririm diye düşünüyordum. Rockstar games’i buradan ayıplıyorum, oyunlarını platformdan çekmiş olması anlamsız. Sonuçta oyunu PC platformuda satın aldıysam, bulut kullanarak da oynayabiliyor olmalıyım.
Servis genel olarak BUG’larından arındırılmış ve kullanıma hazır durumda, sadece her oyuna girdiğinizde tekrar çözünürlüğü ayarlamak zorunda kalmanız gibi ufak tefek problemler var. Ancak her şey o kadar güzel gidiyor ki, insan bunu neden sadece oyun için kullanalım diye soruyor kendine. Bence 3D rendering işleri içinde benzer modeller uygulanabilir.
Sistemin zayıf noktası internet bağlantı hızı. Amerika gibi ülkelerde bunun bir zayıf nokta olmayacağına eminim ancak bizim ülkemizde görüntüde zaman zaman kumlanma ve anlık yavaşlamalar olabiliyor. Ancak bu durum sizi bıktıracak kadar çok yaşanmıyor. Önümüzdeki haftalarda evi değiştiriyorum. Taşındığımda internet hızmı 100mbit’e çıkarmayı planlıyorum. Şuan’da 5ombit olan paketi kullanıyorum ama gerçekleşen genelde 20mbit oluyor. Yeni apartmanda daha güzel bir bağlantı alma şansım olabilir.
Sonuç olarak bu modelin oyun sektöründe ana akım haline gelmemesi için hiç bir sebep yok. Şu an fiyat konusu henüz netleşmiş değil ama her ihtimalde gidip bilgisayar almaktan daha ucuza geleceği kesin. İlerleyen dönemlerde VR desteği de çözülürse kimsenin gidip oyun bilgisayarı toplayacağını düşünmüyorum.
Başarı jonglörler dünyasında bir çubuğu dengede tutmak gibi. Çubuğu dengede tuttuğunuz zaman kendinizi başarılı olarak görüyorsunuz ancak sonra iki çubuğu dengede tutan, beş çubuğu dengede tutan, bin çubuğu dengede tutan insanlarla karşılaşmaya başlıyorsunuz. Hatta dünyanın en iyi jonglörleri milyonlarca çubuğu dengede tutuyor.
Bu durumda başarılı olmadığınız düşünebilirsiniz. Ancak geriye dönüp baktığınızda çubuğu dengede tutamayan, çubuğu olmayan ve milyonlarca çubuğu olduğu halde hiç birisini dengede tutamayan ve çubuğu dengede tutması gerektiğini bile bilmeyen insanlar görüyorsunuz.
Zaten her şey böyle değil mi? En uç noktalara bakarsanız ya kendinizi çok aşağıda ya da çok yukarda göreceksiniz. Bu yüzden ne yapabildiğine odaklanmak, onun daha iyisini yapmaya çalışmak ve sürekli daha iyiye gitmeye çalışmak daha doğru bir motivasyon gibi gözüküyor.
Ücretsiz kargoyu çok seviyoruz. Altına ücretsiz kargo yazdığınız herhangi bir ürünün satılma ihtimali bir anda yükseliyor. Ücretsiz kargo satın alma tercihini ciddi derecede etkileyen bir faktör. Hal böyle olunca pazaryerleri kendilerine kayıtlı satıcıları ücretsiz kargo konusunda ittiriyorlar. Satıcı olarak kargo ücreti konusunda söz sahibi olamadığınız pazaryerleri bile mevcut.
Daha önce pazaryerlerinde satış yaptıysanız üründen ne kadar kar elde ettiğiniz bilgisini size ne kadar dolambaçlı yollardan ne kadar gizli ve zor şekilde verdiklerini biliyorsunuzdur. Reklam payı, kargo bedeli, iade kargo bedeli, kampanya indirimleri, komisyon oranları, hak edişler gibi kritik bilgilerin her birisi ulaşması zor ekranların içerisindeki farklı excellerin içerisinde birer satırdır. Eğer ne kadar kar ettiğiniz bilgisini ciddi bir mesai harcayarak hesaplamıyorsanız bu bilgiye ulaşamazsınız çünkü pazaryerleri bunu kolayca görebileceğiniz bir ekran sunmazlar.
Bazı pazaryerleri satıcıdan alıcı bilgilerini gizliyor. Ve satıcının alıcıya ulaşmasını açık bir şekilde yasaklıyor. Hal böyle olunca basitçe çözülebilecek sorunlar satıcıya maddi zarar verir hale geliyor. Örneğin bir alıcı evinde otururken sizin ürününüzü denemeye karar veriyor ve satın alıyor. Ürünü paketleyip karşı tarafa gönderiyorsunuz.
Müşteri bu aşamada daha çok beğendiği bir ürün görüyor, fikir değiştiriyor, kargo şirketine telefonla ulaşamayıp sinirleniyor ve bunun gibi bir çok sizin hizmetinizden veya ürününüzden kaynaklanmayan konu sonucunda ürünü almaktan vazgeçebiliyor.
Bu durumda tek bir tık ile; hiç bir yaptırım veya maddi zarara uğramaksızın siparişini iptal edebiliyor. Bu gibi durumlarda pazaryeri aldığı komisyondan vazgeçiyor ve ürünün geliş – gidiş kargo ücretlerini bundan sonra size yapacağı ödemelerden düşüyor. Küçük bir ürün satıyorsanız ortalama 10TL + 10TL = 20TL’lik bir zarara uğramış oluyorsunuz. Bundan günde 50 tane de olabilir, aynı müşteri farklı günlerde bir kaç kez alışveriş yapıp hepsini iade edebilir. Bunu engelleyen herhangi bir mekanizma yok. Siz siparişi kargoladığınız için bu zararı göze alarak işe başlıyorsunuz. Ancak komik olan tarafı bir çok satıcı bu zararın farkında değil. Çünkü pazaryerleri bu zararı size göstermemek için özel bir çaba sarf ediyor. Size tek kalemde aylık veya haftalık kargo faturası gönderiyorlar ve siz hangi siparişe kaç lira kargo ödediğiniz öğrenmek istiyorsanız karmaşık excel dosyaları içerisinde kaybolmak zorundasınız. Basit bir şekilde siparişin içerisinde bu bilgileri size sunmuyorlar.
Pazaryerlerinin satıcılar üzerinde yaptığı manipülasyonlar sadece bununla sınırlı değil. Örneğin bir pazaryeri kasım kampanyaları döneminde sizden kampanyaya katılmanızı istiyor. Ürünlerinize %10 ile %40 indirim arası indirim yapmanız bekleniyor eğer indirim yapmıyorsanız ürünleriniz tüketicinin karşısına çıkmıyor. Reklam vermezseniz ürünleriniz tüketicinin karşısına çıkmıyor. Ürünlerin puanlama sistemine göre ve satış miktarına göre dizildiği söyleniyor ancak sadece zarar ettiğiniz veya kazandığınız paradan daha çok harcadığınız taktirde yüksek puan alabileceğiniz bir puanlama sistemi kurgulanıyor.
Başka bir komik örnek vermek istiyorum. Bazı pazaryerlerinde bugünkü satış tutarınız satıcı panelinizdeki genel bakış ekranlarında indirimsiz tutar üzerinden gösteriliyor. Örneğin 100TL’lik bir ürünü %40 indirim ile 60TL’ye sattınız. Satıcı panelinize giriş yaptığınızda hızlı bakış bölümünde bugünkü satış tutarını 100TL olarak görüyorsunuz. Oysa ki, yüzde 20 komisyon ödediğiniz düşünürsek, 60TL’niz önce 48TL’ye sonra da ortalama 9TL kargo ücreti ile 39TL’ye düşecek. Ama siz ekranda kocaman bir 100TL görüyorsunuz. Geçmiş olsun daha devletle olan ilişkiniz başlamadan paranızın büyük bir kısmını kaybettiniz.
Kampanya dönemlerinde satış yapıyorsanız pazaryerinin gerçekleşecek satıştan edeceği kar, sizin elde edeceğiniz tahmini kardan fazla değilse ürünleriniz müşteriye sunulmuyor.
Aynı zamanda pazaryerleri, satıcıları; ürünlerin uğradığı zararlara karşı korumuyor. Örneğin hijyen kuralları gereği satıldıktan sonra iade alınamayacak, iç çamaşırı sınıfına giren veya hijyen gereği ilk kez sizin açacağınız ve sonrasında tekrar paketlenemeyecek şekilde tasarlanmış kulaklık gibi satışlar için müşteri tarafından iade talebi açılabiliyor. Kabul etmezseniz düşük puan tehtidi ile karşı karşıyasınız veya bu konuya itiraz ederseniz pazaryeri size zararınızı reklam kredisi olarak ödemeyi teklif ediyor. Bu reklamlar genelde hiç bir işe yaramıyor. Ve zararınızı karşılayacak bir satış getirmiyor. Buna ek olarak taşıma sırasında oluşan hasarlarla ilgili de zarar etmeyi göze alın.
E-Ticaret sektörüne namuslu bir şekilde parasını ödeyip sahip olduğu ürünleri satarak başlayan ve zaman içerisinde başkasının sermayesinden komisyonculuğa pivot eden pazaryerleri aynı zamanda genel satışlardan elde ettiği datalar doğrultusunda kendi sermayeleri ile üretim yaptırmaya ve satışa devam ediyor. Böylece başkalarının hatalarından ders çıkartıp sadece en karlı ve hızlı ürünlere yatırım yaparak eşi benzeri görülmemiş bir ticari avantaj elde ediyorlar. Basic giyim ürünlerinde kendi markasıyla üretim yapan, kendi sitesinde üst sırada kendi ürünlerini listeleyen bir pazaryeri ile nasıl rekabet edebilirsiniz?
Pazaryerleri elde ettikleri trafik gücünü kullanarak, satıcılar üzerinde ayrımcılık, dışlayıcılık, sömürücülük ve piyasa fiyatlarını kendi çıkarlarına olacak şekilde belirleme gibi yasallığı tartışmalı monopolcü faaliyetler ile zenginliklerine zenginlik katıyorlar ve bu konuda pazaryerlerinde yer almamak dışında yapabileceğimiz hiç bir şey yok.
E-Ticarete pazaryeri ile başlayan girişimciler her bir ürünün satış maliyetini çok dikkatli bir şekilde hesaplayamıyorsanız ticari hayatınızda zor günler sizleri bekliyor.
Elektronik cihazlara ulaşmak eğer TL kazanıyorsanız her geçen gün zorlaşıyor. Önceden bir kaç aylık maaşınız ile alabildiğiniz sistemlere ulaşma zorluğu şuan için bir senelik maaşa denk.
Yaklaşık 10 aylık bir birikiminizi tek bir bilgisayara verdiğinizde fazla seçici olmaya başlıyorsunuz. Bu sebeplerden dolayı Macbook Pro almak isteyen ve almadan önce işini çözüp çözmeyeceğinden emin olmak isteyen tüketicilere ulaşmak için bu yazıyı yazıyorum.
Yazıya göz ucuyla bakıp kısa bir cevap isteyen kişileri yormamak için kısa bir cevap vermek istiyorum. Bence elinizde çok yeni 1-2 yıllık bir Apple Macbook yoksa hemen geçiş yapabilirsiniz. Şimdi yeni M1 işlemcileriyle ilgili deneyim ve düşüncelerimi paylaşacağım.
Günlük kullanımdan, video ve animasyon yaratımına ve web geliştirmeye kadar geniş bir skalada üretim için Macbook Pro kullanıyorum. M1 işlemcili Macbook Pro’ya 2015 Early Macbook Pro modelinden geçiş yaptım. Geçiş yaptığım bilgisayarım 128GB SSD modeli olduğu için beni iyice üzmeye başlamıştı. Bu sefer aynı hataya düşmek istemediğim için 1TB ve 16GB model almaya karar verdim. Apple internet sitesi üzerinden siparişimi 5 Ocak’da verdim ve 26 Ocak’da elime ulaştı.
Öncelikle yeni bilgisayarımın sevmediğim özelliklerinden başlamak istiyorum. USB portlarının olmaması, ve adaptörle yaşamak gerçekten büyük bir dezavantaj. Magsafe’in gitmiş olması gerçekten çok üzücü.
Birde bunların üzerine bu yeni bilgisayarda sadece 2 tane USB type C girişi konumlandırmış olmaları bence hiç hoş olmamış. Dünyanın parasını veriyoruz bu cihazlara az olunca premium mu gözüküyor yağdır işte. Diğer tarafa iki giriş daha koysalar bir kart okuyucu koysalar çok daha iyi bir cihaz olurdu. Magsafe yok ama masanın durumuna göre istersem sağ taraftan sarj edebiliyorum diye kendimi avutacak bir sebep bulacaktım ama yok.
Öncelikle cihazın klavyesine değinmek istiyorum. Travel mesafesi ve basma hissi kullandığım en iyi klavye olabilir. Yazı yazmak bir keyif haline geliyor diyebilirim. Benim gibi tüm gün kod yazan birisi için önemli bir özellik. Çok güzel olmuş, umarım uzun süre bozulmadan hizmet eder. Ekran dediğimizde ise her zamanki gibi rakiplerinin ilerisinde. Daha önceki kullandığım Macbook’a göre touchpad’in de büyümüş olması güzel çünkü ben günlük hayatta mouse kullanmıyorum. Genelde görenler zor olmuyor mu bu şekilde diye soruyor ama tüm photoshop ve illustrator işlerini mouse olmadan çok rahat ve hızlı bir şekilde yapabiliyorum. Bu noktada büyük touch pad daha iyi bir deneyim sunuyor.
Bilgisayarın en iyi tarafı tartışmasız pil ömrü. Hafta içi tüm gün ve akşam kullanıyorum ama hafta sonları lazım oldukça, google analytics’e veya gelen siparişlere bakmak istedikçe bilgisayarı açıyorum ve hiç sarj etmeden hafta sonunu rahatlıkla geçirebiliyorum.
M1 işlemcilerle ilgili en tartışmalı konu performans meselesiydi x86 mimarisine sahip tüm yazılımlar rosetta denilen bir emilatör üzerinden çalıştırılacaktı ve emilatörler söz konusu olduğunda performans genelde sıkıntılı oluyordu.
Bence M1’e geçişte en kritik konulardan bir tanesi olan geriye dönük uyumluluk meselesini ve bu emilatörü çok iyi çalışmışlar ve size hiç bir şey hissettirmeden programları emilatör üzerinden çalıştırmayı başarıyorlar. Rosetta üzerinden de çalışsa intel’den geri kalmıyor olması bence fazlasıyla yeterli. Photoshop’un beta sürümünün açılış süresi falan. tarihte görülmüş şeyler değil. O yüzden performans ile ilgili kimseyi mutsuz edeceğini sanmıyorum.
Eğer iş hayatında çift monitör kullanan birisiyseniz çok kısa bir tavsiye verip yazıyı bitirmek istiyorum. M1 bilgisayarınızla Dell 2719HC monitör kullanmanızı öneriyorum. Tek Type-C kablosuyla hem görüntü hemde sarj işi yapıyor. Ayrıca monitörün üzerinde iki adet USB girişini de kullanabiliyorsunuz. Bu monitörden bir tane evde vardı, sarj kablosu sorununu çözdüğü için bir tane de işyerine aldım. Böylece sarj kablosunu çantama koydum ve sarj meselesi tamamen hayatımdan çıkmış oldu.
Herkese tavsiye edeceğim bir bilgisayar olmuş diyerek konuyu kapatmak istiyorum. Eskiden Macbook’lar pahalı derdik ancak şimdi benzer özelliklerde rakiplerinden daha ucuz bir hale geliyorlar. Birde yakın zamanda 14 Inch geleceği söyleniyor. 14 Inch modelde hem magsafe geri dönecek hemde daha fazla giriş olacağı söylentileri dolaşıyor. Dolayısıyla arayışa yeni başladıysanız beklemeye değebilir.
Eskiden beğendiğimiz şekilde internet siteleri üretiyor ve diğer insanlarında internet sitelerini beğenmesini umuyorduk. Neyse ki o günler geride kaldı. Artık tasarımın nasıl olacağına A/B testleri, ürünlerin hangi sırayla sunulacağına çeşitli kullanıcı hareketleri ve ürün açıklamalarının nasıl yazılacağına arama motorları karar veriyor.
İnsan bunu içinde derinlerde bir yerlerde her zaman biliyor ama ilk kez uyguladığı zaman aldığı sonuçları gördüğü zaman daha önce neden yapmadım diye soruyor kendine.
Çoğumuz internet sitemizde olup bitenleri ve dönüşümleri takip etmek için Google Analytics ve Yandex Metrica kullanıyoruz. Ancak Google Analytics 4 sürümü API henüz tamamlanmış değil. Ve bazen bu basit bilgileri kendi backend’imizde kayıt altına almak işleri oldukça hızlandırabiliyor. Bu yüzden internet sitemizde kullanıcıların yaptığı şeyleri GA4 benzeri bir sistem ile nasıl kaydedebileceğinizden bahsetmek istedim.
Örneğin e-ticaret sitenizde hangi ürünü kaç kez gösteriyorsunuz, gösterdiğiniz ürünler kaç kez seçiliyor, hangi ürünün detay sayfaları daha çok ziyaret ediliyor veya ürünlerin sepete eklenme oranı vs. gibi bilgileri oluştuğu anda kaydedeceğiz. Bir ürünü kaç kez gösterdiğinizi, kaç kez seçildiğini, kaç kez sepete eklendiğini ve kaç kez sattığınızı kaydettiğinizde bu bilgileri kullanarak ürünlerinizin müşteriye sunum sıralamasını değiştirebilir ve dönüşüm oranlarınızı %100’den fazla oranlarda arttırabilirsiniz.
İş sitede olup bitenleri kaydetmek olunca gidilecek yol sınırsız diyebiliriz. Ancak ben her bir hareket için ayrı table ve row açmaktansa örneği kolayca anlatmak için basit bir mimari oluşturmayı tercih ettim. Siz kendi ihtiyaçlarınıza göre bu mimariyi geliştirebilirsiniz.
Çok basit bir yapı oluşturacağız. Basitçe şöyle çalışacak. Bir JS Object oluşturacağız ve tıklama, görüntüleme gibi bilgileri bu eylemler oluştuğu anda JS Objectimize Push edeceğiz. Sonrasında bir listener yardımıyla JS Object her Push geldiğinde bir ajax request oluşturacak ve sunucu tarafında bu eventleri kaydedeceğiz.
Buradaki örnekte tüm takip etmek istediğim eventleri günlük olarak tek bir row’da tutmayı tercih ediyorum. Böylelikle hem son 15 günde hangi eylem kaç kez gerçekleşmiş bilgisini sorgulayabilecek, hemde çok fazla veri tutmak zorunda kalmayacağım. Tabiki siz IP ve kullanıcı verilerini de saklamak isterseniz mimariyi geliştirebilirsiniz.
Aslında işimiz bitti. Şimdi bu objenin içerisine her push olduğunda bir ajax request yapacağız ve gerçekleşen eylemi ve parametrelerini kaydetmek için backende göndereceğiz.
PP.registerListener(function(val) {
var request = new XMLHttpRequest();
request.open('POST', '/pp', true);
request.setRequestHeader("Content-Type", "application/json;charset=UTF-8");
request.setRequestHeader("x-csrf-token", "{{ csrf_token() }}");
request.send(JSON.stringify(val));
});
Code language:JavaScript(javascript)
Örneğin bir ürün detay görüntüleme bilgisini pushlayalım.
Bu kod çağırıldığı anda /pp bölümüne bir post request gönderilecek ve event: view_detail ve items değişkenlerini bu bölümde yakalayarak veritabanında ilgili kolona ve bugünün tarihini de işleyerek kaydedeceğiz.
Aynı şekilde gösterdiğiniz ürünlerin ID’lerini dizi olarak pushlayabilir ve ürünü kaç kez gösterdim bilgisini kayıt altına alabilirsiniz. Veya sepete ekleme formu gönderildiği anda e.preventDefault() benzeri bir yapıyla önce add_to_cart event’ini PP değişkeninize doğru parametreler ile pushlayarak sepete eklenme bilgisini kayıt altına alabilirsiniz.
Aslında burada yaptığımız Google’ın Analytics’deki dataLayer’ına çok benzer bir yapı, sadece bilgileri kendimiz kaydederek işimizi kolaylaştırıyoruz. Burada temelini verdiğim fikri deneyerek geliştirebilirsiniz. Eğer anlaşılmayan bir kısım varsa yorumlar bölümünden sorularınızı sorabilirsiniz. Eğer daha detaylı bir anlatım gerekirse ilerleyen zamanlarda gelen talepler doğrultusunda detaylı bir Youtube videosu yapabilirim.
Bugün M1 işlemcili bir Macbook Pro’da stream gaming nasıl olacak görmek için BETA sürecine katılmak istedim ama şu an için beni içeri almadılar.
Cloud gaming modeli oyun sektöründe yeni bir pencere açıyor. Günümüzde 3090 gibi ekran kartları piyasaya çıkıyor ama sadece şanslı küçük bir azınlık tarafından satın alınıyor. Oyun studyoları maksimum satış rakamlarına ulaşabilmek için piyasada yaygın olarak kullanılan minimum donanımı hedefleyerek oyunlarını geliştirmek ve optimize etmek zorunda kalıyorlar.
Cloud gaming için geliştirilen kontrolcüler direk olarak servis ile bağlantı kurup input gecikmesini minimuma indirmeyi hedefliyor.
Bugün Türkcell işbirliği ile Türkiye’de beta sürecine başlayan Geforce Now ve Google Stadia gibi platformlar sayesinde minimum donanım sorunu ortadan kalkacak ve oyun studyoları teknoloji konusunda frene basmadan oyun geliştirebilecekler.
Eğer ileride gaming olayı tamamen stream servislerine kayarsa belki hiç bir zaman sahip olamayacağımız super bilgisayarların işlem gücünü kullanan devasa oyunları evimizdeki basit tablet ve notebook cihazlarımızdan oynayabilir hale geleceğiz.
Oyun şirketlerinin donanım limitleri ortadan kalktığında yapabileceklerini hayal etmek şimdiden heyecan verici ve cloud gaming modeli her yıl yeni donanım almaktan kurtulmak ve sektörü bir sonraki aşamaya taşımak için tüm oyun severler tarafından desteklenmeli.
Umarım kısa zaman içerisinde Geforce Now hesabım aktifleşir ve oyunları eski zamanlardaki gibi takip edebilir hale gelirim.
Verimlilik konusunda olgunlaştığım bir dönemdeyim. Artık yapmak istediğim işleri doğru zaman tahminleriyle planlayabiliyor ve bu planları zamanında uygulayarak işlerimi planladığım şekilde bitirebiliyorum. Eskiye oranla bitiremeyeceğim projelere başlama oranım da oldukça azaldı.
Eskiden yaptıklarımı ve düşüncelerimi paylaşmak konusunda daha istekliydim. Şimdi sosyal medyada fikirleri ve yorumları oldukça eforsuz şekilde paylaşmak mümkün. Böyle olunca blog, vlog, tutorial gibi üretmesi daha masraflı şeyleri yapmaya insanın eli gitmiyor.
Kendime böyle bir alan açtım ve bir süre bu durumu değiştirmeyi deneyeceğim.
Hükümetin, vaka sayılarını şehir bazında ve doğru bir şekilde açıklamasını isterdim. Hatta mahalle mahalle verilseydi insanlar sorumluluk hisseder ve mahallesindeki sayıları düşürmek için çalışabilirdi.
Pandemi döneminde yönetimin, şirket sahipleri ve vatandaştan hiç bir alacağından vazgeçmezken ve vazgeçmesi gereken şeylerden vazgeçmemesi bence vurucu bir olaydı. Hükümet pandemide iyi bir sınav vermedi.
Aynı zamanda gerçek bir tehdit karşısında sadece laf üretmenin ve rakamları değiştirmenin bir işe yaramadığını hep beraber deneyimledik. Bu süreçten ders alınması gerekiyor çünkü ülkemizin refah seviyesi gerçek bir tehdit halini almış durumda. Ne kadar laf üretilirse üretilsin ne kadar rakamlarla oynayıp güzel istatistikler sunulursa sunulsun, üretim yapıp bunu yurt dışına göndermek önemsenmediği sürece refah seviyemiz yukarı yönlü olmayacak.
Bu yıl ticari olarak kayda değer bir yükseliş yaşamadığımız ancak geriye düşmediğimiz içinde mutlu olduğumuz bir yıldı. Ticaret hayatında yerel krizleri bir çok kez görmüştük ancak bu yıl yaşımız itibariyle ilk kez global bir krizi yaşadık. Kendi adıma büyük gemi sahibi olmaktan vazgeçtiğim bir yıl oldu diyebilirim.
Pandemide tüketici alışkanlıkları da değişti. Henüz e-ticarete kazandıramadığımız bir çok tüketiciyi şartlar nedeniyle e-ticaret ile tanıştırdık ve yeni tüketicilerin pazara girmesiyle önümüzdeki yıldan itibaren e-ticaret girişimcileri hızlı büyüme yaşayacak gibi gözüküyor.
Önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde e-ticarette pazaryerlerinin tekelleştiğine, günlük tüketim ve niş sektörler dışındaki tüm küçük perakendecilerin yok olduğuna şahit olacağız gibi gözüküyor. Ticaretin dijitalleşmesi hızlandı ve kaçınılmaz olarak geliyor. Offline para kazananlar, hemen bu dönüşüme entegre olmak için çalışmaya başlamalı.
Dijitalleşen ticaretle birlikte dijitalleşen şirketlerle de tanışıyoruz. Yakın gelecekte birbiriyle hiç tanışmamış sadece dijital olarak bir araya gelen insanların çalışmasıyla oluşmuş ürünleri kullanmaya başlayacağız. Bugün Gitlab gibi başarılı şirketlerde bunun erken örneklerini görüyoruz yakın zamanda bu akımın trend hale geleceğini düşünüyorum.
Filler tepişir çimenler yok olur.
Önümüzdeki yılın başında Google, Facebook gibi büyük servis sağlayıcı şirketler Türkiye’de temsilci çalıştırmaya başlamazsa yaptırımlar ile karşılaşacaklar. Söylenen bazı yaptırımları teknik olarak uygulamak mümkün gözükmüyor ancak reklam verme konularıyla ilgili bir yaptırım gelecek gibi gözüküyor. Eğer bu durum gerçekleşirse hem bu reklamlar ile geçinen yayıncı şirketler hem de bu reklamları vererek gelir elde eden şirketler tarafında krizler oluşacak. Şimdilik iki tarafta güçlerini test etmeye istekli gözüküyor. Pandemiden dolayı ekonomik olarak sıkıntı yaşayan küçük startupların Google reklamları veremediğini, Instagram’da ürün reklamı yapamadığını ve Youtube geliri ile geçinenlerin kazançsız kaldığı bir dönemi düşünmek bile istemiyorum. Bu konu 3-4 ay kadar çözümsüz kalırsa bir çok küçük girişimciyi yok etmeye yetecektir. Bu yaptırımlar hiç gerçekleşmeden masada makul bir çözüme ulaşmak hükümetin vatandaşına karşı olan bir sorumluluğudur.
Ülke olarak son 4-5 yıldır krizlerle boğuşuyoruz ve artık önemsemekten sıkıldık. Siyasetçilerin bilinçli şekilde yaptığı kutuplaştırma kampanyalarından sonra artık bir toplum olduğumuz bile şüpheli hale gelmiş durumda. Umarım önümüzdeki dönemlerde toplum olarak birleşme, barışma, normalleşme ve huzuru bulacağımız zamanları yaşarız.